1. bütün psikolojimi cilt hastalıkları bozdu zamanında. dermatologlardan nefret ediyorum.yakında ilaç denemekten ve edindiğim bilgilerden sermaye biriktirip ar-ge kurucam. dermatoloji en dandik alan tus'daki puanını kim takar. doktorum diye geziniyorlar ortalık ''stresten'' diye olayı bağlıyorlar. sen doktor değil misin nokta atışı yapması gereken sen değil misin. ha bir deee '' bağışıklık sistemi'' diyip yırtma var bu ikisi sekmez asla ya strestendir ya bağışıklık sistemindeki bir bozukluktan. ama nedeni bilinmez. ilaçlar verilir haybeye.
  2. bir fotoğrafa bakarak o fotoğraftaki duyguyu yakalayabilmenin, bir portre çizmenin ne kadar zor olduğunu anladım bugün.basketbol oynayıp yaklaşık 9 yıl hiç oynamadan, iddalı bir tayfayla maça girişmiş olsaydım bile bu kadar zorlanacağımı düşünmüyorum. çizmek üçlük atmaya crossover yapmaya, akrobatik turnikelere hiç benzemiyor.bir resme başladım. içime sinmedi.sonra yeniden başladım bu içime sinmişti aslında.fakat sonra ''ya şurası olmamış şu sağ gözü düzelteyeyim, dudağı düzelteyim derken'' daha iyisini yapacağım diye resmi katlettim.kağıt parçalandı.sonra a4dü bırakıp kalın standart bir resim kağıdına geçip ölçeyi büyütüp yeniden başladım portreyi çizmeye.fakat çizmeye çalıştıkça olmuyor, canım sıkılıyor. yapa yapa sile boza sile boza.iyice açtım elimin hamlığını. o ikinci çalışmayı bozmasaydım iyi olurdu aslında. en iyisini yapacağım diye diye üçüncü defa başlıyorum hadi hayırlısı.
  3. beni dört şey öldürecek ya sigara, ya yalnızlık, ya cilt hastalıkları ya da askerlik.bu dördü öldürmezse hiç bir şey öldüremez. olası bir dünya savaşında nükleer partiküllerden sağ çıkarım kesinlikle.olası bir büyük depremde de sağ çıkarım ona inanıyorum.uzaylılar saldırırsa ondan emin değilim gerçi.
  4. eskiden kolay yazardım.düşüncelerim daha dinç bir şekilde kelime halini alırdı.itirafların çoğuna bakıyorum.okuyorum.herkesin hayatı farklı.bana benzeyen bir itiraf çok nadir bulduğum oluyor burda veya herhangi bir platformda. farklı olduğunda da o yazılanları yaşamaya çalışıyorum.benzer olduğunda zaten iyi anlıyorum.

    kelimelerle anlatılamayacak kadar doluyum aslında. öyle ki, kelimeler belki o sıkışıklıktan zar zor çıkabiliyorlar.yer telaşına girmişler.beynimden kaleme doğru somutlaşma içersindeyken. yazabilme kabiliyetimi kaybetmeye başladım gibi.cümleler sanki devrik çıkacaklar. veya istediğim gibi ifade gücününün keskinliği ve estetiğini yazılarımda artık ortaya koyamıyorum. gittikçe grileşen bu dünyada büyüdükçe olgunlaşamıyor muyum yoksa olgunlaştıkça büyümemde mi bir sıkıntı var diye düşünüyorum. yüzeysel bir aklın basit istekleriyle var olmak kolay olurdu.aslında sıradanlaşmayı bile özledim. sıradan bile değilim. bu iyi anlam veya kötü anlam açısından belirttiğim bir gözlemin ürünü değil.sadece sıradan bile olamıyorum.bir yanım çok sıradan olmayı başarsa da.

    kaderi sorguluyorum. herşeyi sorguluyorum.dünyevi şeylerin dışında bir kudrette belki cevaplar vardır diye tahmin ediyorum. eskiden sadece çekingen ve suskun bir adamken sorgulamazken hiç bir şeyi daha dingin bir aklı taşırdım.şimdiyse daha farklı hayat öğrettiklerini de unutturuyor insana.neyi bildiğimi idrak edemiyorum pek. sadece belli pratikler ve geçmişte olanlar şu anıma ışık tutsa da duygusal bir yapıda olmam o içimdeki tüm kudretli, umursamaz, rahat tavırlarına rağmen o çocuk içimde hiç büyümüyor belki biraz, belki değil.o ışık tam bir renk cümbüşü ortaya koyarken, gözlerim yeterince iyi göremiyor ayırt edemiyor renklerin geçişkenliğinden gelen zaafiyetleri.

    sabrımın, aklımın, hayallerimin, umut ve umutsuzluklarımın bütün bildiğim duyguların hepsininden biraz almış da hayat, kafama rastgele serpiştirmişcesine bir hissiyatın çeşitli ama bir o kadar da yüzeysel bir dışa vurumuyla var oluyorum.

    ve diyorum ki kendi kendime konuşsam ne değişecek, sussam ne değişecek, ağlasam ne değişecek, gülsem ne değişecek iyileşsem ne değişecek.yaşasam ne değişecek ölsem ne değişecek.hayatın beni getirdiği nokta nokta bile değil.bir atom altı parçacığı kadar belli belirsiz bir şeyin ucunda sallanmak gibi adeta.gerçeklerle ve zamanla mücadele edemiyorum.beni yenmeyi başardılar.
  5. kendimi çaresiz hissettiğim zamanların toplamı kaç bilmiyorum.iyi hissettiğim zamanla arasındaki farkı hesaplayınca absürt bir sayı çıkıyor.huzur ve sevgiye ihtiyacım var hepsi bu fazla bir şey değil.arkadaşım bugün bana şey demişti.''karmaşık düşünüp basit yaşamaya çalışıyorsun.hayır basit düşünerek basit yaşamalısın.'' o kadar basit değil işte.hem de o kadar basit aslında.

    okyanusun ortasında geminin kaptanı mıyım geminin kendisi miyim diye düşünüyorum.dışardan kendime baktığım zaman hatalarımı görüyorum.ama bu hata yapmış olmamı değiştirmiyor tabi.kendi kendime fırtınalar yaratıp sonra tepe taklak oluyorum.
  6. zaman geçtikçe umutlarım azalıyor, umutlarım azaldıkça zaman geçiyor; ama duygularım her geçen gün daha fazla büyüyor.bu duygular beni öldürecek sanırım. yüreğim ateşten bir okyanusta yandıkça yeniden küllerinden doğuyor ama dokunamıyor, göremiyorum. dokunamayıp göremediği bir kadını insan niye sever.sevildiğimi hissediyorum ama bu ne kadar somut ne gerçek emin olamıyorum. kendimi kandırıyorum sanırım.kendi kafamda sevildiğimi inandırıyorum belki de.

    nereye kadar nereye kadar bilmiyorum.daha önce hiç böyle olmadı.hiç böyle hissetmedim.eskisine oranla daha güçlüyüm.bağışıklık kazanıyor insan her şeye ama dedim ya ben kimseyi böyle sevmedim.ve bu sevgi bazen onu iyi hissetirse de bazen zarar veriyor.kendime kızıyorum zarar verdiğim için.sonra kadere sövüyorum.boş hayaller kuruyorum gerçekleşemeyecek hayaller bi yanım öyle diyor.bi yanım hala inancını ve bağlılığını kaybetme.zaman geçiyor ve ben bir şey yapamıyorum.gücüm yetmiyor bir şeyleri değiştirmeye fazla.
  7. kim olduğumu bilmiyorum.insan geçmişi neden özler.çünkü her yeni gün.yenilemiyor bazen insanı sadece.güçlülük sınavı verdiriyor insana.şu an uçsuz bucaksız yeşilliklerle dolu bir ova da, bir dağ evinde olasım var.veya en sevdiğim insanın yanında olmak isterdim.hayat toz pembe değil maalesef.bir arkadaşım geçen gün cafede otururken, beni iyi güldürdün kanka diyordu.bu halimle bile insanları güldürebilidiğim için biraz mutlu olabiliyorum sanırım.dostoyevski'nin karakterleri içime işlemişcesine bir edayla kasvet içindeyken, yine de nefes alıyorum.ölüm korkusu aşkın ağır tadına karışıyor.tanrı var mı bilmiyorum.kader var mı bilmiyorum.tek bildiğim, ayakta kalmak için hiç bu kadar dirayet göstermediğimdi. sokakta bir evsizin umutsuz ama yine de hayata bağlı bakışlarından güç alacak kadar çaresizleşebilir mi insan.gözyaşlarım beni yıkarken, gülmeyi başarmak neyin ironisini çağrıştırıyor ki.babam gibi korkusuz bir adam olmayı isterdim.öyle değilim.öyle görünmeye çalışıyorum ama değilim.bir yandan çok güçlüyüm, bir yanım kimsesiz bir çocuk gibi.
  8. ilaçların üzerimdeki etkisi çok fazla değil, bu düşündürücü.elektronik sigaraya başladım bu iyi.çaresizim bu kötü.
  9. bazen içime eğlenceli bi piç kaçıyor.onu çok seviyorum.eğlenceli, keyifli ve umursamaz.alter egom öyle bişey sanırım. hahahaha.
  10. çevremdeki arkadaşlarımın çoğunun uzun süredir iyi giden istikrarlı ilişkileri var.mucizevi şeyler de bana vurmuyor.annem bugün babamla tekrar yaşamak istediğini itiraf etti.mutlu oldum. kendi özel yaşamımda istikrar , somutlaşma veya mucizevi bir şey neden olmuyor acaba.işte diyorum onca yıl evli kalıp ayrılan annem ve babam uzun bir süredir ayrılar.ve annem duygularını göstermede çok ketum bir insandır.babamdan bu tür şeyleri duymaya alıştım da annemden duymak beni şaşırttı açıkcası.

    evrene yolladığım pozitif enerjiler bir bana yaramıyor ufo falan yiyor heralde onları.neyse bari çevreme bir katkısı oluyor. herşey iyi gidiyor diyorum ama o kadar da iyi mi gidiyor.sürekli mutluluk teğet geçmekten kendi sevgi evrenimin etrafında satürn halkalarına benzer bir enerji auorası oluştu da, sonuç?neden hala kafamda felaket tellalları kötü şeyleri haber vermek için beklercesine dolaşıyor.neden hala sorular cevaplardan daha fazla.neden huzur içinde değilim.